Yerli malı yurdun malı, o zaman nedir bu cari açığın hali ?
Eskilerin bir lafı daha vardır bayılırım, “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye. Hali pürmelalimizi anlatmak açısından bence çok uygun bir atasözü. Çocukluk yıllarımdan hatırlarım. Okullarda yerli malı haftası kutlanırdı. Hoş yerli malı haftası diye kimse okula
yerli malı ürünler sergisi açmazdı ama hani Dünya’ da tarım ürünleri anlamında kendine yeten yedi ülkeden biri olduğumuzu durmadan hatırlamak istermişiz gibi, çeşitli tarım ve
hayvancılık ürünlerimizden oluşan bir menü dahilinde, herkes karınca kararınca evden bir şeyler getirir sonra da hep beraber oturup afiyetle hepsini yerdik.
O zamanlar sanırdık ki kek, kıymalı börek, efendime söyleyeyim zeytinyağlı sarma filan kalkınma için yeterli. E tabi o zamanlar çamaşır makinesi sacından yapılma kuş gibi otomobiller de henüz pek yoktu piyasada. Hammaddesi saman olduğunu duyduğumuz hata kaza yapıp bir yeri kırıldığında, af buyurun arabayı yemesinler diye eşeklerin kaza mahallinden kovulduğu hikayeleri de sıkça gelirdi kulağımıza. Meğer biz yerli malı haftası diye kilolarımızı arttıradurup bugünkü obezite problemli toplumumuzun temellerini atarken, el oğlu da daha o zamandan ekonomik bağımsızlığın dibine dinamit koymayı hedeflemiş başlamış çalışmaya. Ta ikinci Dünya savaşından kopup gelen yenik Japonya, Almanya, hadi o dönemi koyun bir tarafa Kore dahi yaşadığı savaştan sonra gerçek yerli malı tanımını yapmış ve çalışmaya koyulmuşlar. Bugün geriye dönüp baktığımızda arpa boyu
yol mu gitmişiz yoksa o arpayı da yolsuzluk dosyaları
arasında yiyip bitirmiş miyiz çözebilen beri gelsin. Daha geçen ay
cari açık seviyesinde aylık rekorumuzu kırdık.
Kırdığımız bir diğer rekor da sıcak paraya
önerdiğimiz reel faiz oranı. Hemen arkamızdan da Brezilya
geliyor ki oraya hiç girmeyelim girersek çıkamayız. Bu kadar yüksek reel faiz önermenin bir tek
anlamı var; “ Arkadaş benim senin parana öyle çok ama öyle çok
ihtiyacım var ki şu yalan Dünya üzerinde koskoca Amerika bile sana bu
faizi veremez ona göre. Hem zaten istediğin zaman paranı da alıp
gidemiyor musun ? Kimse sana bir şey diyor mu ? Hem biz üretim filan da
yapamıyoruz ki sana mal satalım da borç alacağımıza
ticaret yapalım. İyisi mi gel bizi yorma ver şu borcu kazan
yüksek faizi.” Bazen düşünüyorum da acaba bizim yerli malımız
faiz mi ki acaba ? Atıyorum
eskiden en çok buğdayı biz üretirdik şimdi en yüksek faizi biz
veriyoruz. Şu günlerde mesela otomobil ihracatımız had seviyede
ama onun da hammaddesini zaten dışarıdan alıyoruz.
Diğer taraftan tekstil sektörümüz Çin tehdidi altında harap ve bitap
düşmüş vaziyette. Turizm desen zaten sudan ucuz olmasına
rağmen bu yaz FIFA Dünya kupası yüzünden turizm komple Almanya
cenahına kaymış durumda. Ne üretip ihraç edeceğiz biz. Hadi
onu bir tarafa bırakalım evimize peynir, soğan, karpuz (vallahi
abartmıyorum siz de görmüşsünüzdür İran karpuzu ve
soğanını, Fransız, Danimarka peynirlerini
raflarda)alırken, televizyon, bilgisayar, buzdolabı alırken
alternatifler arasında kaç tane yerli marka var ki ? Ya da bir araba
alalım şöyle yaz tatiline gidelim deyince ilk
baktığınız markaları şöyle bir
aklınızdan geçirin bakalım hiç gerçek anlamda yerli malı,
tasarımız, tüm yarı mamül ve hammaddeleri ile birlikte Türk
markası bir araba geliyor mu aklınıza ? Türkiye’ de
yaklaşık 40 milyon cep telefonu abonesi var. Kaçımızın
cep telefonu yerli marka ? Hangi üretici için devlet “Gel kardeşim
yurtdışına tonla para gönderiyoruz cep telefonu için, bir ürün
tasarla, geliştir, biz de sana bir şekilde teşvikler sağlayalım
da millet yerli malı telefon kullansın, paramız
dışarı gitmesin” dedi ?
O zaman işte yazının başındaki soruyu
kendimize sormanın vakti geldi de geçti bile. “Bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu kardeşim ?” Madem cari açığın var, bir
şekilde bunun önüne geçmek için çalışmalısın. Ne
yapmalısın ? Üretimi
teşvik etmelisin, müteşebbisin önünü açmalısın, kendine ait
ürünler geliştirmeli iç piyasadaki talebin istediği kalitede mal
üretmelisin. Bununla yetinmemeli küresel rekabet koşullarına uygun
üretim koşulları ve maliyetlendirme oluşturmalısın ki
ürettiğin malı ihraç edebilesin. Ayrıca tüketici olarak da
hayatının her anında mümkün olduğu oranda kendi
markanı, kendi malını tercih etmelisin. Yoksa bu perhizden
umduğunu bulamazsın.
Geçtiğimiz Pazar günü Tüketiciler Birliği Genel merkezinde bu
konularla ilgili bir kampanya konusunda basın toplantısı
yapıldı. Basın toplantısında bir konuşma yapan
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. Bülent Deniz
şunları söyledi;
“Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından bu güne değin, ulusal
sanayinin geliştirilmesi ve ülke ekonomisinin üretken bir yapıya
kavuşturulması amacıyla yerli malı
kullanımının teşvik edilmesi çalışmaları
yapılmış, çoğumuzun buruk bir nostalji ile
hatırladığı “yerli malı haftaları” etkinlikleri
düzenlenmiştir. Ancak yerli malı kullanımının
yaygınlaştırılması için yapılanlar; yerli
malı haftalarında okullarımıza götürdüğümüz meyve ve
yemişlerin ötesine, iş olsun kabilinden yöneticilerin
attığı nutukların ötesine geçememiştir.
1980 öncesinde cari
olan “ithal ikameci” ekonomik yapılanma nedeniyle yerli üreticinin
ürettiğini satın almak zorunda olan tüketiciyi, “ne üretirsem,
alacak” anlayışıyla önemsemeyen ve bu süreçte kalite
kaygısı taşımayan üretici, tüketicinin bilinçaltında; “yerli
malı kalitesizdir” düşüncesinin yerleşmesinde en büyük pay
sahibidir.
1980 sonrası
uygulanan ‘liberal ve dışa açılmacı’ ekonomik
politika nedeniyle mal ve hizmetlerin ülkemize ithali serbest
bırakılmıştır. Yıllardır kalite
kaygısı taşımadan üretilen kalitesiz ve pahalı yerli
malından bıkan tüketici, bu dönemde ülkemize ithal edilen mal ve
hizmetleri tercih etmeye başladı.
Bu tercih ve genel
olarak da dünya ekonomisinin küreselleşmesi ve AB. sürecinde Gümrük
Birliği, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı
aşamaları nedeniyle yerli üreticiler de, “kalite”, “verimlilik”,
“ucuzluk” gibi unsurları içeren bir anlayışla rekabetçi ve
üretken bir tutum içine girdiler. Bugün itibariyle yerli üretimimiz bir çok mal
ve hizmet çeşidinde dünya standartlarında kalite ve fiyatı içermektedir.
Ancak bugün
itibariyle ülkemizin dış ticaret rakamları oldukça kötü bir
tabloyu ortaya koymaktadır:
YIL |
İTHALAT
(milyon $) |
İHRACAT
(milyon
$) |
İhracatın,
ithalatı karşılama oranı |
2000 |
54.502 |
27.775 |
% 51 |
2001 |
41.399 |
31.334 |
% 75.7 |
2002 |
51.554 |
36.059 |
% 69.9 |
2003 |
69.340 |
47.253 |
% 68.1 |
2004 |
97.540 |
63.167 |
% 64.8 |
2005 |
116.553 |
73.414 |
% 63 |
2006/Ocak |
8.138 |
5.077 |
% 62.4 |
2006/Şubat |
9.796 |
5.932 |
% 60.06 |
2006/Mart |
11.189 |
6.975 |
% 62.3 |
2006/Nisan |
10.953 |
5.754 |
% 52.5 |
Dış
ticaretimizde ihracat aleyhine oluşan bu tablo ülkemizin cari
açığını olumsuz yönde etkilemekte ve sonuçta
şimdilerde de bir benzeri yaşanan “artan enflasyon, yüksek faiz,
değeri düşen ulusal para” krizi meydana gelmektedir.
Öte yandan
tüketicinin yüksek oranda ithal mal ve hizmetleri tercih etmesiyle yerli mal ve
hizmet üretimi gerilemekte, sonuçta ülkemiz istihdam sorunu ile karşı
karşıya kalmaktadır. Yapılan kimi araştırmalarda;
1998 yılında ithal edilen 302.000 buzdolabında yerli
üretimin tercih edilmesi halinde 548 kişiye 1 yıllık istihdam,
159.632 otomobilde yerli üretimin tercih edilmesi halinde 7072
kişiye 1 yıllık istihdam olanağı
sağlanmış olacağı belirtilmektedir.
Ulusal sanayimizin
gelişmesi, rekabetçi ortamlarda sanayimizin iyi konumda olması,
dolayısıyla istihdamın sağlanarak ulusal gelirin daha adil
ve yaygın bölüşümünün sağlanması, dış ticaret
açığı ve sonuçta cari açık ve ödemeler dengesinin lehimize
düzeltilmesi ve ülke ekonomisinin güçlendirilmesini sağlamak amacıyla Tüketiciler Birliği tarafından uzun soluklu bir kampanya
başlatılmaktadır: “yüzde100 TÜRKİYE”
“yüzde100 TÜRKİYE”, kalitesiz ve pahalı yerli mal ve hizmetlerin satın
alınması yerine, kalite ve fiyat bakımından ithal benzeri
ile yarışan yerli mal ve hizmetlerin öne
çıkarılmasını içermektedir.
Ekonominin küreselleştiği
bu ortamda mal ve hizmetlerin “milliyeti”ne ilişkin tartışmalar Tüketiciler
Birliği tarafından değerlendirilmiş ve sonuçta ülkemiz
coğrafyasında, Türk emekgücü ile üretilen ve nihai katma değerin
% 50 sinin ülkemizde eklendiği, tüketici haklarına, çevre ve insan
sağlığına duyarlı, ülkemize katma değer
bırakan her türlü mal ve hizmetin yerli malı olarak
tanımlanması esası kabul edilmiştir.
Tüketiciler Birliği tarafından kabul edilen “yerli malı” tanımına
uygun mal ve hizmetlerin ülkemiz tüketicisi tarafından tercih edilmesini
sağlamak bakımından:
- Öncelikle tüketicinin bilgilendirilmesi
ve yönlendirilmesi çalışmaları yürütülecektir.
- Diğer yandan ülkemizde ilk kez “sosyal
etiketleme” uygulaması başlatılarak, yerli mal ve
hizmetlerin kampanyanın logosunu taşıyan etiket ile
belirlenmesi ve tüketicinin beğenisine sunulması
sağlanacaktır. Sosyal etiketleme sürecinde, konunun
uzmanlarından oluşturulacak “yüzde100 TÜRKİYE Komitesi” tarafından,
üreticilerden gelen talepler değerlendirilecek ve “yerli
malı” tanımına uygun mal ve hizmetler, yerli
malı” olarak ilan edilecek ve etiketlenecektir. Etiketleme
sonuçları gerek medya ve gerek http://www.yuzde100turkiye.tuketiciler.org/ adresindeki internet siresinde kamuoyuna duyurulacaktır.
- Son aşamada da, ulusal ihale
mevzuatında, kamu alımlarında “yerli malı” tanımına
uygun mal ve hizmetlerin oranının ön koşul olarak dikkate
alınması yönünde değişiklik yapılması
yönünde karar mekanizmalarını harekete geçirecek
çalışma yapılacaktır.
Ulusal üretimin
gelişmesi ve sonuçta ülke ekonomisinin sağlam bir yapıya
kavuşturulması yönünde atılmış tarihi bir adım
olan “yüzde100 TÜRKİYE” kampanyasının
üreticisi-tüketicisi ve kamu erkiyle toplumun bütünü tarafından sahiplenileceğine
inanıyoruz.”
Doğru söze ne denir ? Buyurun hem kampanyaya hem de ülkenize sahip
çıkın…