TV5 CANLI YAYINDA
Hoşgeldiniz: Gıda Raporu - Yediklerimiz İçtiklerimiz Helal mi?
ANA SAYFAHELAL-HARAME KATKI MADDELERIZIYARETCI DEFTERI
URUNLERDE KATKI MADDELERIYENIDEN GIDA RAPORUSIK SORULAN SORULARNEDEN UYE OLMALIYIZ?


· Ana Sayfa
· En çok okunanlar
· Konular
· Makale Arşivi
· Site İçi Arama
· Sitemizi Tavsiye Edin
· İrtibat / Eleştirileriniz
· Ziyaretçi Defteri

RADYO GIMDES

Dergi Abonelik

Son Çıkan Kitaplarımız
Helal Lokma kitabı

EDITOR'DEN
  • Bu Site Niçin kuruldu?
  • G?da Raporu Kitab? Hakk?nda
  • Muhterem Ziyaretçilerimiz!
  • Üretici, ?thalatç?, Sat?c?, Kamu Yöneticisi ve Tüketicilerimize Duyurudur
  • G?da Günlü?ü Hizmetinizde
  • Domuz Tart??mas?
  • Okuyucu Sorular?na Cevab?m?z

  • Site İstastiği
    şu ana kadar
    65399489
    sayfa izlenimi aldık. Başlangıç: 01/02/2003

    Reklamlar

    Çocuk Egitimi

    Helâl Erleri

    YASAL UYARI

     

    TV5 CANLI YAYINDA


    Gönderen:huseyin Tarih: 23/01/2007 07:05
    EDİTÖRÜMÜZ DR.MÜH. HÜSEYİN KAMİ BÜYÜKÖZER, 22 OCAK 2007 SAAT 14 30-16 30 ARASINDA TV5 “HAYAT AĞACI” PROGRAMINDA “SAĞLIKLI VE HELAL YAŞAMIN NERESİNDEYİZ?” KONUSUNDA MİSAFİR KONUŞMACI OLARAK YAPTIĞI KONUŞMAYI SUNUYORUZ.

    Her Toplumun, tarihi bir sürece dayanarak şekillenmiş bir yaşam tarzı bulunur. Bu yaşam tarzının şekillenmesinde şüphesiz toplumun inanç sistemi ağırlıklı olarak etkilidir. Bu yaşam tarzı yeme, içmesinden, giyim kuşamına; alışverişinden, aile yaşantısına; doğum, düğün ve ölüm merasimlerinden, insan ilişkilerine; devlet yönetiminden, eğitim sistemine varıncaya kadar hayatın her noktasını ihata eder.

    Bu, bir Afrika kabilesinde, bir Hindu toplumunda, bir Musevi toplumunda ve bir Hıristiyan toplumunda böyle olduğu gibi bir Müslüman toplumunda da böyledir. Müslüman bir toplumda, İslam dininin öğretilerinin şekillendireceği Helal bir yaşam tarzı, bu sebeple kaçınılmazdır.

    Ne var ki yüz yılı aşkın bir zaman diliminde Müslüman toplumlar, üst üste uğradıkları saldırılar ve mağlubiyetler sebebi ile içte ve dışta gayri müslim emperyalist dayatmalara maruz bırakılmış. Toplum bu dayatmalar sebebi ile bir ikilem içindedir. Yer yer bu dayatmalar karşısında inanç sistemini tamamen terk etmiş ve bu yaşam tarzına asimile olmuş fertler, yer yer bu dayatmalara karşı direnen kitleler ve yer yer bu dayatmalar karşısında ne yapacağını bilemeyen şaşkın yığınlar.

    Bu dayatmaların sahibi emperyalist ülkeler kendi toplumlarına mutlu ve sağlıklı bir yaşam sunamadıkları gibi egemen olmak istedikleri dünya toplumlarını da mutsuz ve sağlıksız bu yaşam tarzına çekmekten adeta sadist bir zevk almaktadırlar.

    İnsanlığı bu gidişten kurtarma görevi Müslümanlara düşüyor görünmektedir. Çünkü kurtulmak için kurtarmak zorunda oldukları bilincindedirler. Ayrıca Allah tarafından görevlendirilmiş bir ümmettirler.

    Bize dayatılan yaşam tarzını hergün görüyor, duyuyor, yaşıyor ve biliyoruz ki, bizi her geçen gün biraz daha yıpratıyor, eritiyor ve yoketmeye çalışıyor. Kimyasal katkı maddeli, margarinli, kolalı, domuz ve benzeri haram hayvan kökenli, alkolle muamele görmüş, genetik yapısı ile oynanmış gıdalarımızla, fuhuş, zina ve vıcık vıcık ahlaksızlık dolu tv kanallarımızla, medyamızla, cep telefonlarımızla, adı %99 müslüman ülkesi olarak geçtiği halde yılda 1 milyar litre alkollü içki tüketimi ile ülkemizin içler acısı manzarısına bakalım.

    Yaldızlı, şatafatlı reklâmlarla kendisine dayatılan bu yaşam tarzını sürdürdüğünden beri toplumun her geçen gün sağlığı bozulmakta, maddi ve manevi hastalıkların ve bu hastalıklar sonucu ölümlerin sayıları hızla artmaktadır. Kalp hastalıklarından muzdarip insan sayısı 3 milyon cıvarına ulaşmıştır. Yılda bu hastalıktan 260 bin insanımız ölüyor. Heryıl 150 bin yeni kanser hastası ekleniyor ve heryıl 100bin insanımız kanserden ölüyor.

    Ülkemizde 26 milyon insanımız sıgara içiyor. Bunun 17 milyonu sıgara bağımlısı haline gelmiş. Heryıl 600 bin çocuk ve gencimiz kendilerini koruyacak bir merci olmadığı için sıgaraya başlıyor. Uyuşturucu kurbanlarının %99 u uyuşturucuya önce sıgara ile başlıyor. Okullarımızın önleri uyuşturucu satanların cirit alanı haline geldi.

    Ülkemizde sağlığa harcanan para 14 milyar ABD dolarıdır. Sıgara, alkol ve bunların yol açtığı sorunlara ödenen ise 30 milyar ABD dolarıdır. Bu akıl almaz çelişkinin muhatabı kimdir ve nerededir?

    Yanlış beslenmenin sonucu yağlanan vücutta oluşabilen tansiyon, kan şekeri ve zararlı kolestrol gibi hastalıkların görülme sıklığı 20-30 yaş arasındaki insanlarımızda %10 iken, 60-70 yaş arasındaki insanlarımızda %60-75 ‘e dayanmış durumdadır. Bu istatistik rakkamları çoğaltabilir, çeşitlendirebiliriz. Ancak bu rakamlar dahi birşeylerin iyi ve düzgün gitmediğini göstermeye yetmektedir.

    Fast-food, cola, sıgara, alkol ve birçok zararlı kimyasal katkıların kullanıldığı gıdaların oluşturduğu yanlış beslenme ve insanlarımızın hareket etme azlığı sağlıksız yaşam tarzımızı tehlikeli boyutlara çıkarmış ve kalp hastalıkları, kalp krizleri, felç, kanser, tansiyon, kan şekeri ve bağışıklık sistem bozuklukları gibi hastalıkların hızla artmasına yol açmıştır. Felaket tellallığı yapmıyorum. Çeşitli kurumların rakkamlarla ortaya koyduğu bir tablodan söz ediyorum.

    İşin garip tarafı ise, hergeçen gün daha da belirgin hale gelen bu sağlıksız yaşam tarzını sürdürebilmek için ülkemiz yılda milyarlarca dolar ödemekt zorunda bırakılmaktadır. Ülkemiz, gelişmiş Ülkelerin gıda, ilaç ve kozmetik ürünlerinin ve bunların teknolojilerinin pazarı haline gelmektedir. Böyle devam ederse, güçlükle kazandığımız dövizleri, başkalarının ürettiği ve yüksek fiyatlarla sattığı, pahallı teknoloji ürünlerine, gıda, ilaç, kozmetik ve teknoloji transferlerine ödemek zorunda kalacağız.

    Şüphesiz, gelişmiş ülkelerde de çöreklenmiş, trilyonlarca dolarlık gıda, sağlık ve kozmetik sektörleri geleceklerini düşünmek ve Pazar alanlarını planlamak zorundadırlar. Bu sebeple, distrübütör ismi altında ajanlarını, siyasi otoriteleri, gerekirse güçlü ve gelişmiş ülkelerin kontrolunda olan Dünya Bankası ve İMF’yi kullanarak bu planlarını en acımasız şekilde uygulamaktan çekinmemektedirler. Sonuçta, bu küresel güçler hertürlü kirli metodları kullanarak Trilyonlarca dolarlık gıda, ilaç, kozmetik, malzeme, teçhizat, cihaz ürünlerini bizim gibi uydu ülkelere yüksek fiyatlarla pazarlayacaklar ve bağımlılığımızı daha da güçlendirmeye devam edeceklerdir.

    Sözlerimin başlarında belittiğim, yaşam tarzımıza doğrudan etki eden unsurları şimdi tek tek gözden geçirelim.

    KATKI MADDELERİ: Gıda, Kozmetik ve İlaçların üretiminde kullanılan katkı maddeleri aşağıda sıraladığımız özellikler için kullanılmaktadır.

    RENKLENDİRİCİLER
    KORUYUCULAR
    ANTİOKSİDANLAR ASİTLER MİNERAL TUZLAR
    KIVAM ARTICILAR, STABİLİZÖRLER, HOMOJENLEŞTİRİCLER
    İNCELTİCİLER
    AROMALAR, TAD VERİCİLER

    PARLATICILAR, TATLANDIRICILAR

    Katkı maddelerinin üretiminde kullanılan maddeler geniş bir yelpaze teşkil etmektedir. Bitkisel artıklardan yapılan katkı maddeleri olduğu gibi, mesela Pektin (E440), Karragenan (E407), Keçi boynuzu zamkı (E410), Klorofil(E140) Agaragar(E406),. Bazı katkı maddeleri ise sırf hayvanlardan ve artıklarından elde edilmektedir. Mesela Jelatin(E441) domuz yada sığır veya diğer hayvanların kemik ve deri artıklarından, Karmin(E120) kırmızı bitten; Şellak (E904) yine bir bit türünden; Kasitin (E920),insan at veya domuz kılından, Rennin sığır ve davar midesinden; Pepsin, domuz midesinden elde edilmektedir. Bir kısım katkı maddeleri de hem hayvan artıklarından, hem bitki artıklarından, hem de sentetik olarak üretilmektedir. Bu gruba da örnekler verirsek E475 Gliserin, E322 Lesitin, E471 Mono ve Digliseridler, (E160) Betakarotenler,( E210) Benzoik asit gibi maddeleri zikredebiliriz.

    Türk Gıda kodeksinde izin verilmiş 300 cıvarında olan katkı maddelerinin, bağımsız araştırmacılara göre,120 tanesi kökenleri belirtilmediği zaman islami bakımdan şüpheli maddelerdir. 160 tanesi çeşitli hastalıklara sebep olabilen maddelerdir. 9 tanesi ise İslami açıdan haram kabul edilebilen maddelerdir.

    Bu tablo karşısında, katkı maddeleri çok sınırlı ve çok dikkatli kullanılması gerektiği halde piyasada bu dikkat ve itina gösterilebiliyor mu? Maalesef piyasada yasaklanmış katkı maddeleri dahil, kullanılmasına izin verilen katkı maddelerinin kullanma sınırlarına da dikkat edilmiyor.

    Bazı Katkı maddelerinin kullanımındaki bu karışıklığına ilaveten, ülkemizde hem insani, hem İslâmi boyutta endişelerimiz daha büyüktür. İnsani boyuttaki endişelerimiz, üreticiler bazında ve kontrol mekanizmaları bazında bilgisizlik, laubalilik ve istismarın alabildiğine yaygın oluşundandır. Maalesef, birçok üretici firmanın ürettiği ürünün, ambalajındaki içindekiler kısmında belirtilen bilgilerle,ürünün kendisinin terkibi birbirini tutmamaktadır. Bunlar bazı üreticilerden bizzat dinleyerek aldığımız bilgilerdir.

    Bazı ürünlerde ise izin verilen sınırların üzerinde katkı maddesi kullanılmaktadır. Bu konuda Prof. Dr. Yurttagün’ün Gıda 2000 mecmuasının 22 ci sayısında yayınlanan makalesinden alıntılar yaparak açıklamaya çalışalım:

    “Kullanılan katkı maddelerinden en çok tartışılanları nitrit ve nitratlardır (E250, E251) Kansere neden olan nitrozaminleri oluştururlar. Kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltırlar”

    “Ülkemizde yapılan çalışmalarda et ürünlerinde izin verilenin çok üzerinde nitrit kullanımı saptanmıştır.”

    “Astım, deri döküntüleri, hiperaktiviteye neden olabilen bir diğer katkı maddesi Benzoikasit (E210) dur. Yapılan bir çalışmada Ankara piyasasından sağlanan meyve sularında Benzoik asit miktarının izin verilen değeri aştığı saptanmıştır.”

    “Astımlı hastalarda astım atakları başlatan bir diğer katkı maddesi Kükürtdioksid(E220) dir. 1980li yıllarda en az 12 kişinin ölümüne neden olacak kadar ciddi alerjik reaksiyonlara yol açtığı saptanmıştır.”

    Renklendirici katkı maddelerinin kullanıldığı ürünler için Sayın Profesör bakın neler söylüyor:

    “Yentür ve arkadaşları da 25 şekerleme örneğinin 11’inde izin verilmeyen renklendiricilere rastlamışlardır. Kalyoncu ve Yurttagül’ün pasta süsleri ve şekerlemeler üzerinde yaptıkları çalışmada ise pasta süslerinin %12,5 uğunda izin verilen boyların izin verilen miktarlarında, %59,4 ‘ünde izin verilen boyaların izin verilen miktarlarının üzerinde, %28,1 inde ise izin verilmeyen boyaların kullanıldığını saptamışlardır. Şekerlemelerde ise uygun renklendirici kullanım oranı %20,8 dir. %64,2 sinde izin verilen miktarın üzerinde, %15 inde ise sağlığa zararlı tesbit edildiği için yasaklanmış boyalar kullanılmıştır.”

    Yasaklanan renklendirici maddeler kesinlikle Toksik ve kanser yapıcı maddelerdir. İzin verilenlerin ise, sınırlarının üstüne çıkıldığı zaman alerjik reaksiyonlar, deri döküntüleri, astım ve hiperaktivite olayları meydana getirebilmektedir.

    Bütün bu anlatılanlar, üreticilerin ve kontrol mekanizmalarının ne kadar ciddiyetten uzak olduklarını göstermektedir.

    İslâmi boyutuna gelince, endişelerimiz bir kat daha artmaktadır. Bu konuda, bilgisizlik, bilinçsizlik, istismar ve ilgisizlik daha da yoğun boyuttadır.

    Ülkemizde de satışı yapılan Haribonun iki ayrı ülkedeki firmalarına sorulan sorulara verilen cevaplar gayet açıktır:

    ”Sehr geehrter Herr Gülec, vielen Dank für Ihr Schreiben an HARIBO. Es hat uns sehr gefreut, daß unsere Produkte Ihnen so gefallen. Unsere gelatinehaltigen Artikel werden ausschließlich mit Schweinegelatine hergestellt…
    Mit freundlichen Grüßen
    HARIBO GmbH & Co. KGi.A.
    Sarah Möger
    Verbraucherservice-“

    Yazıda konumuzu ilgilendiren kısmın Türkçesi şöyledir:

    Çok Degerli bay Gülec,
    “Jelâtin içeren ürünlerimiz özel olarak domuz jelâtini ile üretilmektedir..”
    HARIBO GmbH Co.KG
    Sarah Möger- Tüketici servisi


    Haribonun Danimarka şubesinden gelen cevap:

    “Tak for din henvendelse. Haribo Lakrids A/S anvender en gelatine fremstillet af gris og har nogle specielle egenskaber. Den giver en bl.a. en speciel mundfornemmelse, måden den smelter i munden på, fasthed og bid. Disse egenskaber og kvalitetstegn for Haribo produkter kan vi desværre ikke opnå med vegetabilsk gelatine.
    Med venlig hilsen
    Haribo Lakrids A/S
    Maria Meldal
    Laboratoriet”

    Türkce açıklaması:
    Basvurunuz için teşekkürler.
    Haribo Lakrids A/S gelatini domuzdan ve değişik kaynaklardan elde etmektedir. Bu şekilde olması özel bir ağız hissi yani ağızda parçalanabilmesi, ısırma ve çiğneme hissi vermektedir. İşte haribo, bu özellikleri bitkisel gelatin ile elde edemiyor. Saygılarımızla

    Haribo Lakrids A/S

    Danone markası ile üretilen yoğurdun Kanada versiyonunda katkı maddesi olarak jelatin kullanıldığı belirtildiği halde, Türkiye versiyonunda aynı patentle üretim yaptığı halde etiketlerinde bu bilgi mevcut değildir.

    Margarinli, kolalı, renkli renksiz gazlı içecekli, konserve meyve sulu, cipsli, haribolu, çoko kremli, jöleli, pastalı gıdalarla nasıl bir sağlıksız yaşama mahkum edildiğimizi acaba düşünenlerimizin sayısı ne kadar?

    Kanser ve kalp hastalıklarının tedavisinde dünyaca otorite kabul edilmiş bir Alman biyokimyacı ve katı ve sıvı yağlar üzerinde uzman olan Dr. Johanna Budwig diyor ki “Günlük diyetinizden margarini çıkartın. Meyve suları taze olacak, kesinlikle hazır meyve suları tüketilmeyecektir(içlerinde kullanılan koruyucu katkı maddeleri tehlikelidir) Bütün herşey doğal olmalıdır.”

    Dr. Murat Kınıkoğlu’nun da enfes bir makalesi yayınlanmıştı. Burada, özetle: “Çeşitli muhitlerde yaşayan aileler arasında bir araştırma yapılsa, süt içmeleri gereken çağda kola veya boyalı gazozlar içerek vücutları zehirlenen beyaz suratlı, cılız on binlerce 'kola/gazoz' bağımlısı çocuk bulunacağından eminim. (Keşke üniversitelerimiz bu araştırmalara ayıracak vakit bulabilseler.) Çocuklar cılız; çünkü kolanın ve gazozların şekeri ile karınlarının doyduğunu sanıyorlar; suratları beyaz, çünkü bu grup içeceklerin en büyük yan tesiri bağırsaklardan demir emilimini engellemesidir.

    Aşırı kola tüketimi ve kola bağımlılığı yalnız bizim değil zengin ülkelerin de sorunu. Fark şurada; yıllık süt tüketimi kişi başına 200 litre olan Amerikalının sofrasında bir de kola olmasının belki fazla önemi olmayabilir, ama onların onda biri kadar bile (18 litre) süt tüketmeyen ülkemizin çocukları için çok büyük önemi var. Zaten yeterli protein alamayan, et yemeyen, süt içmeyen çocuklarımız bir de midelerini kalorisi zengin ama beslenme değeri düşük gazozla şişirince ilerde kavruk, zayıf, kısa boylu insan tipleri ortaya çıkıyor...

    Çocuğunuza verebileceğiniz en büyük zarar onu devamlı bir kola ve gazoz içicisi-kola ve gazoz bağımlısı yapmanızdır. Bu kötü alışkanlıktan onu korumanızın en sağlam yolu ise evinize kola ve gazlı içecekler sokmamaktır. Renkli içecekler, her gün alınan, yemek masasının devamlı içeceği olmamalı. Bazılarının yaptığı gibi, buz gibi kolayı kafaya diktikten sonra çocuğuna 'Ama yavrum sen içme zararlıymış...'diyenlerden de olmamalısınız. Unutmayın 'evde çocuk varsa' sofranızda devamlı bulunması gereken tek içecek; su ve süt olmalıdır.

    Taş Devri Diyeti ismi ile topluma sunduğu teklifle dikkati çeken İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ahmet AYDIN ise:

    “Özellikle son 50-100 yıl içinde doğal olmayan, işlenmiş ve katkı konulmuş gıdalar, margarin gibi kimyasal yolla katılaştırılmış, ayçiçeği, mısır gibi sıcak preslenmiş sıvı yağlar aşırı şekilde kullanılmaya başlanmış; buna karşılık taze sebze, meyve ve tencere yemeklerinin tüketiminde de belirgin bir azalma olmuştur.

    Gen yapımız ve buna bağlı vücudumuzda gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar doğal olmayan yiyeceklerin tümü ile başa çıkacak yeteneğe sahip değillerdir.

    Genler ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk hali şişmanlık, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, müzmin yorgunluk , kanser ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden olmaktadır.” diye açıklıyor.

    KOLALI VE GAZLI İÇECEKLERDE KULLANILAN KATKI MADDELERİ:

    Fosforik asit: E338

    Gazlı ve çeşitli kolalı içeceklerde kullanılmaktadır. Ancak sağlık üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Keskin bir tad sağlar ve diğer doğal benzer tad vericilere nazaran büyük miktarlarda ve ucuzca elde edilebildiği için üreticiler tarafından tercih edilmektedir.

    Ancak genç kadınlarda, kemik gelişiminde gıda eksikliği ile ortaya çıkan osteoporoz hastalığı riskini artırmaktadır. Fosfor fazlalığı, zayıf kemik yoğunluğuna yol açabilmektedir. Beslenme uzmanları, vücudun kandaki fosfor-kalsiyum iyonları arasındaki dengeyi sürdürmeye çalıştığını belirtmektedirler. Fosfor fazlalığı oluşunca vücudun kimyasal balans mekanizması bu dengeyi sürdürebil- mek için kemikteki kalsiyumun dışarı çıkarılmasına yol açar. Neticede fosfor-kalsiyum fazlası vücuttan dışarıya atılır ve geride gözenekli ve gittikçe zayıflayan bir kemik yapısı meydana gelir.

    Kolalarda kullanılan Kafeinin de aynı sebeplerle son zamanlarda orta yaştaki erkeklerde görülen zayıf kemik yoğunluğuna sebebiyet verdiği şüphesi üzerinde durulmaktadır.

    Kafein:

    Tüketimi, ekseriya kahve, çay, cola, çikolata, kakao ve son zamanlarda ortaya çıkartılan enerji içecekleri ile olmaktadır. Kafeinin diğer yaygın kaynakları, reçete gerektirmeyen ağrı kesiciler, soğuk preperatlar ve uyarıcı ilaçlardır.

    Kafeinli maddelerin kullanımının sonucunda karakteristik etkiler, huzursuzluk, sinirlilik, heyecan, uykusuzluk, yüz kızarıklılığı, fazla idrar ve sindirim şikâyetleri gibi rahatsızlıklardır. Bu semptomlar bazı insanlarda, günlük 250 mgr ‘dan daha küçük dozajlarda tezahür edebilir. Diğer bazılarında ise daha yüksek dozlarda oluşur. Günlük 1gr ‘lık dozlara çıkılması halinde ise, kas seyirmesi, düşünce ve konuşmanın rast gele akması, yorgunluk duymama ve fizikomotor acitasyonu oluşabilir. Daha büyük dozlarda hafif duyumsal rahatsızlıklar, kulak çınlaması, ışığın parlaması gibi rahatsızlıklar rapor edilmiştir. Kafeinin 10 gr’ı geçen dozu ile, ani krizler, nefes alma güçlüğü ve ölümle sonuçlanmalar oluşabilir. Alınan maddelerle girebilecek kafein miktarının kabaca hesabını şöyle yapabiliriz. Bir bardak kahve yaklaşık 100-150 mgr kafein ihtiva eder, bir bardak çay yarısı kadar, bir bardak kola ise 1/3 ‘ü kadar kafein ihtiva eder. Bir bardak enerji içeceğinde ise yaklaşık 100 mgr kafein alınmış olur. Reçete ile satılan kafeinli ilaçlar bir bardak kahvenin ihtiva ettiği kafeinin bir tam üçte biri ile bir buçuk arasında değişmektedir. İstisna olarak migren hastalığı için kullanılan tabletlerin her biri 100 mgr kafein ihtiva ederler

    Kafein, sindirim sistemi ve kalp rahatsızlıklarının gelişmesine ve ağırlaşmasına neden olabilir. Üst karın ağrıları, bazen peptik ülser ve kanamalar oluşabilir. Ekstrem yüksek dozlarda ise ritim bozukluğu eklenebilir, tansiyon düşer ve kan dolaşımı durabilir. Diğer farklı Teşhisler: Manik olaylar, panik rahatsızlıklar, genel anksiety rahatsızlıkları klinik raporlarda açıklanmıştır.

    Boya Maddesi Karamel (E150):

    Şekerin yavaş şartlarda 170 C dereceye kadar ısıtılması sonucunda elde edilir. Başta kola olmak üzere çeşitli meşrubat, şekerleme, kek ve bazı hamur işlerinde boya maddesi olarak kullanılır.

    Avustralya Hiperaktiv Çocukları Koruma Teşkilatı(HACSG)’na göre alerjik bünyeli insanların kaçınmaları gerektiği ifade edilmektedir.

    CO2 Gazı: E290

    İnsan sağlığına zararlı bir gazdır. Meşrubatlarla aşırı miktarlarda alınması halinde çeşitli rahatsızlıklara neden olur.

    Kola ve diğer Aromalar:

    Bütün aromalarda söz konusu olduğu gibi ara işlemlerde ve eritici ortamlarda etil alkolün kullanılabilmesi önem taşımaktadır. Ayrıca, bu tür içeceklerde TSE ve TÜRK GIDA Kodeksi de % 0.5 ‘e kadar alkol bulunabilmesine izin vermektedir.

    Enerji içeceklerinde diğer önemli Katkı maddeleri:

    Kafein, İnositol, taurine, carnitine, creatine gibi bir Müslüman için kökenleri ve sağlığa zararları sebebi ile çok dikkat edilmesi gereken önemli katkı maddeleridir.

    Taurine pankreas salgılarından elde edilen bir maddedir, carnitine ve creatine hayvan kaslarından izole edilerek elde edilen maddelerdir. Kafein bitkiseldir ve bu içecekte 80-150 mgr/340 gr içecek,yani 340 gr enerji içeceğinde 80ila 150 mgr kafein bulunabilmektedir, taurin ise 1200mgr/ 340gr içecek miktarında bulunmaktadır.vs.

    Karmin: E120

    Renklendirici; böceklerden elde edilir; kozmetiklerde, şampoanlarda, kırmızı elma sularında, şekerlemelerde ve diğer gıdalarda kullanılır; hassas ve asmatik bünyelerde alerjik reaksiyonlara sebeb olabilir. Ayrıca Hanefi mezhebine göre de haramdır.

    Sünî Tatlandırıcılar: Aspartam E951, Asesülfan E950, Sakarin E954

    Tatlandırıcıların diğer kullanım alanı ise toz ve sıvı içeceklerdir. Bu ürünler’de; Aspartam, asesülfam ve sakarinin kombinasyonu kullanılmaktadır. Şeker hastalarının kullanımı oldukça düşük olması ve kullanan insanların yaş seviyelerinin yüksek olmasına rağmen alzaymer riski oluşturduğu bildirilmektedir. Fakat içeceklerde kullanımı, özellikle aspartamın içinde bulunan fenil alalin isimli amino asitin çocukların zeka gelişimlerini olumsuz etkilediği klinik deneylerle kanıtlanmıştır.

    "Dünyaca kararlarına itibar edilen FDA‘nın Aspartamlı ürünler için yaptığı açıklama ise şöyle:

    “Dikkatle kontrol edilmiş klinik çalışmalar aspartamın allergan olmadığını göstermektedir.Ancak,fenyl alilin’ni vucutta yok edecek enzimi üretemeyen ve kalıtım yolu ile geçen genetik hastalık Phenylketanuria(PKU)’lu insanlar ve kanında yüksek seviyede fenyl alilin bulunan hamile kadınlar aspartam konusunda probleme sahiptirler..Çünkü, onlar aspartamın bileşenlerinden biri olan amino asit fenyl alalin’i effektif olarak metabolize edemezler.Vücut sıvılarındaki bu amino asitin yüksek miktarları,beyin tahribine sebep olabilir.Bu sebeple,FDA aspartam ihtiva eden bütün ürünlerin etiketlerinde fenyl alalin ihtiva ettiğinin açıkça yazılmasının gerektiğini hükme bağlamıştır”

    Evet, katkı maddeleri ile ilgili bu bilgiler, bu içecekleri sürekli olarak tüketen insanlarımız için nasıl bir risk meydana getirdiklerini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

    GDO’lu ürünler

    Bugun tohumlara ya da urunlere GDO var /yok testi bile yapılamayan Türkiye’de, gerekli teknik ve bilimsel altyapı sağlanmadıkca, ülkece ekolojik uretime heveslensek, ya da topyekun GDO’ya hayir diye bağırsak bile, dünyada üretilen mısirın % 27’si, soyanın %75’i GDO’lu, bizim de bu tür ürünleri öncelikle ithal ettiğimiz ülkeler dünyanın en büyük GDO üreticileri olduğu sürece, hayallerimizle gerçekler arasındaki makas iyice açılacaktır diye düşünüyorum.

    Genetik yapısı değiştirilmiş ürünler ve insanlık için getirdiği rizkler toplumlarımızda en az bilinen bir konulardır.

    İLAÇLAR:

    Haberi birlikte okuyalım;”Domuzdan üretilen katkı maddelerinin birçok ilaçta kullanıldığını ilk olarak Danimarka gazetesi Urban, haberlerinde yer verdi. Aynı haber, bu ülkede Türkçe yayınlanan Haber gazetesinde de okuyucularına duyuruldu. Urban’da yer alan habere göre, üretilen birçok ilâçta domuz derisinden imal edilmiş maddelerin kullanıldığı ve Müslümanların bu ilâçları bilmeden kullandıkları bildirildi. İlâçta en fazla kullanılan katkı maddesinin ise jelâtin olduğu kaydedildi. Danimarka’da göçmenlere danışmanlık yapan kuruluşlarsa bu konuda doktorların hastalarına bilgi vermemesini eleştirdi. Danimarka Tabipler Birliği, hastaların ilâçların nelerden yapıldığını eczaneye sormalarını ya da prospektüsleri okumalarını önerdi.

    İlâç sanayicileri, bu konunun tartışılmasını tehlikeli buluyor. Deli dana tehlikesine karşı son yıllarda birçok ilâçta domuz derisinden imal edilen jelâtinin kullanıldığı be lirtiliyor.”

    Danimarka’da durum böyle de, ülkemiz bundan farklı mıdır sanıyoruz? Hayır belki de daha vahim bir durumla karşıkarşıya olduğumuzu kabul etmeliyiz.

    Tetesept” isimli ilacın Almanya versiyonunun prospektüsünde aktif maddelerinin yanında kullanılan katkı maddelerini “gelatine, glycerol” olarak belirtmiş. Türkiye versiyonunun prospektüsünde bu ayrıntıyı göremiyoruz. Bu misalleri çoğaltabiliriz.

    Tıp ve ilaç dosyası ayrı bir gündemle açılacak kadar geniştir ve önem arzetmektedir.

    KOZMETİKLER:

    Saç boyalarının, lenfoma kanseri riskini artırabildiği, yeni bir araştırmada daha tesbit edildi.Barselona'daki Katalan Onkoloji Enstitüsü'nden Dr. Silvia de Sanjose ile meslektaşlarının araştırmasında, ''başta saç renklendiricilerini 1980'den önce kullanmaya başlayan kadınlar arasında olmak üzere, saç boyalarının lenfoma riskini artırdığı'' belirtildi.

    Suyu mikroplarından arındırmak için kullanılan Klor, bazı diş macunları, deodorant, sabun, losyon, krem ve deterjanlarda bulunan triclosan adlı maddeyle birleşerek çok tehlikeli olabiliyor.

    Kozmetik dosyası da daha geniş bir programda ele alınmalıdır.

    KOSHER SERTİFİKASI:

    Musevilerin kendi inançlarına göre izin verilmiş gıdalar için kullanılan bir sertifikadır.İslamda helâl ve haram kavramları hayatın bütün safhalarını içine alır. Kosher ise sadece gıda ile sınırlıdır. Gıda bağlamında, helâle bnezer manası olabilir, fakat tıpatıp helâl kabul edilemez. Mesela, eti helâl ve helal kesim eti, şarapla muamele edilmesi Kosher şartına uygun olduğu halde, böyle bir et ürünü haramdır. Dolayısı ile Kosher damgalı bir ürün alkol ihtiva edebilir. Gelatin, gliserin ve diğer hayvani katkı maddelerinin kökeni ne olursa olsun, Kosher damgalıürünlerde kullanılabilir. Etlerin kesimi hahamların nezaretinde de olsa kesim esnasında Allah'ın ismi anılmamaktadır. Bunlar ve daha birçok farklılıklar Kosher ürünlerini en azından şüpheli hale getirmektedir.

    Bu sebeple, ecnebi ülkelerde bulunmak durumunda olan müslümanlar Kosher damgalı ürünleri de dikkatli bir seçime tabi tutmak zorundadırlar.

    1995 de yürürlüğe giren Yönetmelik ilgili maddesinde, Katkı maddesi hayvansal kaynaklardan elde edilmiş ise elde edildiği hayvanın cinsinin belirtilmesi şartı getirilmiştir. Maalesef bu mecburiyet, bazı ithalatçı ve üretici firmalarca ciddiye alınırken, bazı firmaları da yalan beyanla işini yürütmeye sevk etmiştir. Sadece bir misalle bu olayın ne kadar vahim olduğunu anlatabiliriz. Kitabımın diğer sayfalarında belgesini verdiğim Almanya’dan ithal edilen jelatinlerin, üretimini yapan firmalar, kesim hanelerden domuz da dahil hayvan artıklarının karışık geldiğini ve jelatin üretimini yaptıklarını belirtmektedirler. Bu şekilde üretilip, paketlenen jelatinler, ne gariptir ki Türk gümrüklerinden bu paketlerin üzerine sonradan yapıştırılmış “Sığır Jelatinidir” etiketi ile geçirilmektedir.

    Kaldı ki daha sonraki yönetmelikte hayvanın cinsini bildirme mecburiyeti de kaldırıldı. Müslümanların E rümuzuna hassasiyet göstermesi üzerine, etiketlerde E rümuzlarını belirtme mecburiyeti de kaldırıldı.

    Şunu iyi bilelim ki devletin ortaya koyduğu mevzuat, yönetmelik, gıda kodeksi vs. gibi belgeler müslümanlara göre düzenlenmemektedir. AB ye giriş sebebi ile bu konular daha da tehlikeli boyutlar kazanmıştır. Eskiden büyükbaş kesimhanelerinde eti helal hayvanların kesimine izin verilirken yeni yönetmelikle domuz kesimine de izin verilmiştir. Eskiden hayvancılığı teşvik için eti helal hayvanlara kredi verilirken, yeni yönetmelikle domuz yetiştiricilerine de teşvik kredisi verilebilecektir.

    NETİCE:

    Yukarıda örneklerini verdiğimiz olumsuzlukların temelinde üreticinin, ithalatçının, satıcının, kontrol mekanizmasının bilinçsizliği, bilgisizliği, istismarı ve ilgisizliği açıkça gözükmektedir.

    Bütün bu açıklamalardan sonra durumun ne kadar vahim olduğu anlaşılmaktadır. Bu vahim şartların üstesinden gelebilmek için bilinçli, gayretli birer müslüman tüketici veya imkanımız varsa birer üretici olmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır.

    En önemlisi biran evvel güçlü bir organizasyonla HELAL SERTİFİKA verecek bir kuruluşu oluşturmamız gerekmektedir.


     
    Haber Puanlama
    Ortalama Puan: 4.62
    Toplam Oy: 54


    Lütfen bu haberi puanlamak için bir saniyenizi ayırın:

    Kötü
    İdare Eder
    İyi
    Çok İyi
    Mükemmel



    Seçenekler
    Bu Haberi Arkadaşına Gönder  Bu Haberi Arkadaşına Gönder

    

    Gıda Raporu 2003-2017
    1024x768 Ekran Çözünürlüğünde Tasarlanmıştır
    RSS
    Her Hakkı Saklıdır İzinsiz Alıntı Yapılamaz.