 |
Site İstastiği |
 |
|
şu ana kadar 67108288 sayfa izlenimi aldık. Başlangıç: 01/02/2003
|
|
|
 |
| |
Gönderen:huseyin Tarih: 19/05/2007 08:58
The Guardian: "Türkiye’de dindarlar laikçilerden zulüm görüyor "
Amerika’nın prestijli gazetelerinden The Guardian’da köşe yazarlığı yapan gazeteci William Dalrymple, Türkiye ziyaretinden sonra Mevlana Celaleddini Rumi ve Türkiye tarihi hakkında köşesinde ilginç tesbitlere yer verdi.
William Dalrymple, “Kendi Yurdunda Garip ve Yasaklı: Mevlana” başlıklı yazısında Türk devletinin gözünde Mevlevilerin, sadece turist çekmek için kullanılabilecek müze kültüründen başka bir şey ifade etmediğini kaydetti. Dalrymple, Türkiye’de sufilerin ve dindarların laik cumhuriyetçilerden zulüm gördüğünü belirtti.
KENDİ VATANINDA NERDEYSE HİÇ OKUNMUYOR
Mevlana’nın Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesi’nde yaşamış ve eserlerini orada yazmış olmasına rağmen kendi vatanında neredeyse hiç okunmadığını ve eserlerinin modern Türkçe’ye sadeleştirilmediğini kaydeden Dalrymple, “Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı döneminde neredeyse yüz bin Mevlevi dervişi vardı” dedi.
1925 yılında Atatürk’ün modern, Batı kaynaklı laik bir devlet oluşturma arzusu adına her türlü tarikatı yasakladığını vurgulayan Dalrymple, şöyle devam etti: “Dinî vakıflar askıya alındı ve malvarlıkları kamulaştırıldı. Sufi zaviyeleri kapatıldı ve içindekilere el konuldu. Bütün dinî ünvanlar ilga ve dinî kıyafetler yasadışı ilan edildi. Türk münevverleri batı klasikleri üzerinde çalışmaya teşvik edilirken Mevlana’nın eserleri, müritlerinin eserleri ile birlikte çürümeye terk edildi. 1937’de de her türlü geleneksel müzik özellikle sufilerin flüte benzeyen kamış neyini üflemek kanunla yasaklandı.”
ALKOL, CUMHURİYETİN SİMGESİ HALİNE GELDİ
“Türk devletinin gözünde Mevleviler, sadece turist çekmek için kullanılabilecek müze kültüründen başka bir şey değildir” diyen William Dalrymple, söz konusu kültürün ise 60’lı yıllarda bir ABD’linin Konya’yı ziyaretiyle başladığını söyledi. Mevlevilerin Cumhuriyetin ilk yıllarında sema için her toplandıklarında bir polis baskınına rağmen gözcülük yapmak üzere sokağın her iki ucuna dervişler diktiğini yazan Dalrymple, yazısında şunları belirtti: “Sufiler, Mevlevi kimliklerini saklamak için dolaplarında içki bulundururdu. Çünkü alkol cumhuriyetin simgesi haline gelmişti. Bu sebeple yetkililer ‘dindarların’ içebileceğine ihtimal vermezlerdi. Polis baskın yaptığında şeyh daima içki şişesini ortaya çıkarır ve sadece dostlarıyla küçük bir alem yaptıklarını söylerdi. Türkiye’de sufiler ülkenin nispeten kendi halinde olan dindarlarından ziyade laik cumhuriyetçilerinden zarar görmektedir. Günümüzde Mevleviler sadece turist çekmek amacıyla kullanılıyor. Bu süreç 60’lı yılların ortalarında Amerikan ordusunun üst düzey bir subay eşinin Konya'ya gelmesi ve kendisine eşlik eden hükümet görevlilerine dervişler hakkında sorular sormasıyla başladı. Görevlileri bir telaş aldı. Belediye başkanı çözüm olarak eski bir derviş buldu ve onu mahalli basketbol takım elemanlarına nasıl sema yapılacağını öğretmekle görevlendirdi. Kısa bir süre içinde her yıl yabancı turistleri çekmek için Konya Spor Salonu'nda “folklorik” bir festival düzenlenmeye başlandı.”
GIDA RAPORU: Acı, ama gerçek! Ey Müslüman! Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya. Peki bu böyle devam edecek mi? Bu gidişe dur demek için daha ne bekliyorsun, neyi bekleyeceksin?
Asırlar boyu İslamın Kevser pınarlarından imbiklene imbiklene billurlaşmış tertemiz, berrak, pırıl pırıl ve sağlıklı yaşam tarzını senden çaldılar ve onun yerine batıdan devşirdikleri pis, çirkef, iğrenç, ahlaksız ve hastalık dolu yaşam tarzını modern hayat tarzı olarak yerleştirmeye çalıştılar. Maddi ve manevi hastalıklar etrafımızı bir örümcek ağı gibi sarmış durumda. Hastaneler, timarhaneler, hapishaneler ve umumhaneler bizim insanlarımızla dolup taşıyor. Buralara yerleştirilemeyenler, sokaklarımızda, köprü altlarında, yıkık virane köşelerinde,meyhanelerde, şehirler arası yollarda rezil, biçare ve yüz kızartan icraatları ile hayat sürdürmeye çalışıyorlar.
Bize dayatılan bu sefil yaşam tarzı beslenme sistemimizi de tahrib etti. Bugün artık milyonlarca kalp damar hastamız, milyolarca kanser hastamız, milyonlarca tansiyon hastamız, milyonlarca şeker hastamız ve milyonlarca ruh bozuklukları hastamızla baş edemez bir duruma geldik. Bu bizim kaderimiz olmamalıydı.
Yüz yıldır, bizim paramızla kurdukları okullarda bizim evlatlarımızı okutarak bize düşman, kendilerine asker yetiştirdiler ve bu ihanet düzenini muhkemleştirdiler. İşte biz, bir zamanlar bizim evlatlarımız olan bu aydınlarımızın ihaneti ile karşı karşıyayız. Bu aydınlar çetesi bizim tarihimize, bizim milletimize, bizim inançlarımıza ve bizim yaşam tarzımıza ihanet ettiler.
Ama öldürmeyen Allah öldürmüyor. Takke düştü kel göründü. İhanet ve ihanetçiler ayan beyan oldu… Yurt çapında kurdukları beyin yıkama eğitim fabrikaları olan okullarda standard dışı insanlar çıkmaya başladı. Onların ıskarta mal dedikleri insanlar çığ gibi çoğaldı. Firavunun sarayında Musalar yetişdi. Mısırın sarayında Yusuflar yönetimin başına geçmeye hazırlandı. Ümidlerimiz parladı. Gücümüz kuvvetimiz damarlarımızda yayılmaya başladı.
Varsın bu batılı gazeteler ve yazarları böyle yazılar yazmaya devam ede dursunlar. Öz yurdunda ve öz vatanında zenci olmak Müslümanın kaderi olamaz. Olmamalı… Olmayacak da…Tarih senin destanlarını yazdı, yine senin destanlarını yazacaktır.
Şimdi ey Müslüman!..... “Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya!..” vaktidir diyoruz. Sen, ben, biz hepimiz işte kıyamdayız!..
|
|
| |
 |
Haber Puanlama |
 |
|
Ortalama Puan: 4.90 Toplam Oy: 42

|
|
|
 |
|
|