HAYVAN YEMLERİNDEKİ TEHLİKE
Hoşgeldiniz: Gıda Raporu - Yediklerimiz İçtiklerimiz Helal mi?
ANA SAYFAHELAL-HARAME KATKI MADDELERIZIYARETCI DEFTERI
URUNLERDE KATKI MADDELERIYENIDEN GIDA RAPORUSIK SORULAN SORULARNEDEN UYE OLMALIYIZ?


· Ana Sayfa
· En çok okunanlar
· Konular
· Makale Arşivi
· Site İçi Arama
· Sitemizi Tavsiye Edin
· İrtibat / Eleştirileriniz
· Ziyaretçi Defteri

RADYO GIMDES

Dergi Abonelik

Son Çıkan Kitaplarımız
Helal Lokma kitabı

EDITOR'DEN
  • Bu Site Niçin kuruldu?
  • G?da Raporu Kitab? Hakk?nda
  • Muhterem Ziyaretçilerimiz!
  • Üretici, ?thalatç?, Sat?c?, Kamu Yöneticisi ve Tüketicilerimize Duyurudur
  • G?da Günlü?ü Hizmetinizde
  • Domuz Tart??mas?
  • Okuyucu Sorular?na Cevab?m?z

  • Site İstastiği
    şu ana kadar
    65390000
    sayfa izlenimi aldık. Başlangıç: 01/02/2003

    Reklamlar

    Çocuk Egitimi

    Helâl Erleri

    YASAL UYARI

     

    HAYVAN YEMLERİNDEKİ TEHLİKE


    Gönderen:huseyin Tarih: 28/01/2006 22:33

    hayvan yemlerinde korkunc gercekBirkaç gün önce “İnternethaber”de bir yazı yayınlandı. Amerikalı araştırmacı gazeteci Eric Schlosser’in yazdığı “Hamburger Cumhuriyeti” kitabından söz edilen yazıda ABD ve AB ülkelerinde ucuz yem üretme uğruna domuz, at, eşşek, koyun, sığır, kedi, köpek ve kümes hayvanları ölülerinin artıklarının ve mezbahanelerden toplanan kanların küçükbaş ve büyükbaş hayvan yemi üretiminde doludizgin kullanıldığı, Türkiye’ye de ithal yolu ile bu ürünlerin yıllarca giriş yaptığı çarpıcı bir şekilde anlatılıyordu. Müslüman toplum olarak, resmen necasetle beslenen hayvanların etlerini tüketmekte olduğumuz apaçık ortadadır. Yazının sonunda muteber kaynaklar ışığında konunun İslam Fıkhı açısından irdelemisi yapılmıştır. Diğer sosyal meselelerle birlikte bilhassa “Helal Lokma” noktasındaki meseleler, Müslümanların sadece dizlerini dövmesi ile ve vah vahlar çekmesi ile geçiştirilemiyecek boyutlara çıktığı artık Müslüman Toplum tarafından anlaşılmalı ve ufak ufak da olsa temiz ve helal üretim ürünlerini, küçük örgütlenmelerle birbirlerinin tüketimine sunmalıdır. Yazının sonunda bu noktaya vurgu yapılmıştır. Bu vesile ile, bu tür üretim faaliyetleri yapan veya yapmayı düşünen kardeşlerimize sitemiz lojistik destek verme ve ürünlerini sitemizde ücretsiz sürekli tanıtım kararı aldığını bütün kardeşlerimize duyururuz. Allah yar ve yardımcımız olsun.
    GIDA RAPORU



    KORKUNÇ GERÇEK!
     İnsanlara yıllarca; domuz, kedi, köpek, at, eşek ölüsüyle beslenen hayvanların etini yedirdiler! ABD'li araştırmacı gazeteci Eric Schlosser, insanın kanını donduracak olayları açıkladı. ABD ve Avrupa'da ucuz yem üretmek için yüksek
    proteinli maddeler yapıldı. Koyun, sığır, kedi ve köpek ölülerinin artıklarından üretilen yemler ineklere yedirildi. Bu olay 1997'ye kadar devam etti. Türkiye 1996'ya kadar yılda ortalama 50 bin ton et ithal etti. Ölü hayvanlarla beslenen ineklerin eti resmi yollarla ülkemize girdi, insanlarımıza yedirildi. ABD Deli Dana'dan sonra yöntem değiştirdi. Bu ülkede
    halen büyük baş hayvanların yemleri; at, eşek domuz ve kümes hayvanlarının ölüsü ile sığır kanından yapılıyor.
    Türkiye şu anda hayvan yemi ihtiyacının yüzde 50'sini ithal ediyor. En çok hayvan yemi aldığımız ülke ise ABD... Yani hayvan leşinden yapılan yemler Türkiye'ye hala geliyor.
    Türkiye'de kanser bu etler yüzünden patladı
    Mikrop dolu yemlerle beslenen hayvanların etini yiyen insanların, kanser ve Deli Dana olma riski çok yüksek! Farkında mısınız, kanser yayılıyor. Türkiye'de kanser vakaları, son yıllarda korkunç derecede artış gösterdi. Hemen hemen herkesin bir yakını kanser...(Her yıl 150 bin yeni kanser vakası olmakta ve 100 bin kanserden ölüm vakası meydana gelmektedir. G.R.) Hormonlu yiyecekler, stres ve sağlıksız beslenme baş sebep olarak gösteriliyor. Ancak ABD'den ithal edilen mikroplu etlerin ve yemlerin kansere yol açma ihtimali çok yüksek. Yani Türk insanı yıllardır "Ölümle besleniyor...
    Deli dana salgını patlayabilir
    Gazeteci Eric Schlosser, kitabında şu iddiada bulunuyor: "Deli Dana'nın kaynağı, mikrop dolu leşle beslenen hayvanlardır. Bunların etlerini milyonlarca insan yedi. Deli Dana mikrobunun vücuttaki kuluçka süresi bilinmiyor. Yakında tıpkı bir veba salgını gibi Deli Dana salgını başlarsa şaşırmamak gerekir.
    Şok gerçek!
    Amerika'nın kedi, köpek, domuz ve tavuk leşinden yapılmış yemlerle beslediği sığırları, Türkler de yiyor.
    Yemek kültürümüzde büyük yeri olan kırmızı etin insan sağlığı için ne kadar zararlı bir zehir haline getirildiğini biliyor musunuz? Evde veya bir fast-food restoranında afiyetle yediğiniz et ve et ürünlerinin içinde neler olduğunu hiç düşündünüz mü?
    Ya da etini yediğiniz hayvanın nasıl beslendiğini? İddia ediyoruz ki, bu haberi okuduktan sonra bu ve buna benzer soruları oturup ciddi ciddi düşüneceksiniz. Amerika'nın ünlü araştırmacı gazetecisi Eric Schlosser'in 'Hamburger Cumhuriyeti' adlı kitabı, 'Amerikan feast- food kültürünün içyüzüyle' birlikte, etteki korkunç tehlikeyi de belgeleriyle gözler önüne seriyor. Bundan birkaç yıl öncesine kadar Türkiye de dahil dünyanın birçok ülkesine et ihraç eden Amerika'daki çiftliklerde ve mezbahalarda, inanılmaz şeyler yaşanıyor.


    HAYVAN KANI DA KATILIYOR
    Konuyu yıllarca araştıran Schlosser'in verdiği bilgilere göre, tahıl fiyatlarının artması, ülkede bulunan ve ABD yönetimi üzerinde büyük ağırlığı olan hayvan üreticilerini, daha ucuz sığır yemlerine yöneltti. Özellikle büyümeyi hızlandıran yüksek
    proteinli maddeler, hayvancıların gözdesi haline geldi. Bu nedenle, Amerika'daki büyükbaş hayvanların tamamına yakın bir bölümü, koyun, sığın, kedi, köpek ve domuz ölülerinin atıklarından yapılmış hazır yemlerle beslenmeye başlandı. Bu leşlerin yanı sıra, sığır yemlerine proteini bol olduğu için hayvan kanı da karıştırılıyordu. Kesimlik sığırlar, yıllar boyunca hayvan barınaklarından satın alınan kedi ve köpek leşleriyle beslendi. Yaradılışı icabı yüksek selüloz içeren besinler, yani tahıl ürünleri yemeleri gereken sığırlar, bir çeşit etobur haline getirildi. Sığırlar kendi cinsi yedirilerek, bir nevi yamyam- laştırıldı. Bunun yanında tavuk çiftliklerinin artıkları, yani tavukların dışkıları da hayvan yemi haline getirilerek sığırlara
    veriliyordu. Öyle ki, tavuk çiftliklerinde dışkıları emmesi için yerlere dökülen talaşlar ve gazete kağıtları da, atıklarla birlikte yem yapılıyordu. Bir araştırmaya göre, 1994 yılında sadece Arkansas eyaletindeki sığırlara, bin 500 ton tavuk dışkısı yedirildi. Tavuk dışkısının Salmonella ve Campylobacter gibi çok tehlikeli bakteriler ile tenya gibi parazitler, arsenik ve ağır metaller içeriyor olması, olayın vahametini biraz olsun ortaya koyuyor. Kedi ve köpeklerdeki virüs ve bakterilerin çok daha tehlikeli olduğu biliniyor.


    'LAĞIM DERESİ GİBİ'
    Adını açıklamak istemeyen ABD'li bir sağlık yetkilisinin sözleri, insanın kanını donduracak cinsten: "Modern bir besi ünitesinin hijyen koşulları, insanların lazımlıkları pencereden sokağa boşalttıkları, sokaklardan lağım derelerinin aktığı
    ve salgın hastalıkların kol gezdiği Ortaçağ Avrupası'nın kalabalık şehirlerindeki hijyen koşullarına benziyor." Ancak bütün bunlar bilinmesine rağmen, hayvan ölülerinden yem üretilmesine uzun yıllar devam edildi. Böylece kedi-köpek ve diğer hayvanların leşlerinde bulunan öldürücü virüsler, yemlerle birlikte sığırlara bulaşıyor, oradan da sofralara gelen etlerle
    insanlara sunuluyordu. Amerika'nın uzun yıllarTürkiye ve birçok ülkeye ihraç ettiği hayvanlar, işte bu korkunç koşullarda yetiştirildi. Türk halkı yıllar boyunca, kedi-köpek leşleriyle beslenmiş sığırları yedi.


    LEŞLE YEM ÜRETİMİ SÜRÜYOR
    Bu durum, "deli dana" hastalığının ortaya çıkmasına kadar devam etti. Hastalığın hayvan artıklarından yapılan hazır yemlerden kaynaklandığının belirlenmesi üzerine, bu tür uygulamalar yasaklandı. 1997'den bu yana koyun, sığır, kedi ve köpek leşlerinden yem yapılamıyor. Ancak at, domuz ve kümes hayvanı ölülerinin sığır yemi haline getirilmesine hala devam ediliyor. 1996 yılında et ithalatını yasaklayan Türkiye, buna karşılık dışarıdan hazır yem almaya devam ediyor.


    Türkiye'deki yem ihtiyacının yüzde 50'si, ithalat yoluyla karşılanıyor. Hazır yem aldığımız ülkelerin başında ise, domuz, tavuk dışkısı ve at etinden yem üreten Amerika geliyor.
    Bu tüyler ürpertici yazıyı okuduktan sonra, konunun İslam Fıkhındaki yerini tesbit etmeye çalışalım.
    İSLAM FIKHI NE DİYOR?
    Meseleyi iki bölümde inceleme ve irdelemeye çalışacağız.
     1. Genel esaslar ve mes'elenin tahlili.
     2. Olayın ve hal i hazırdaki durumun vehameti ve çözüm önerileri.
    Kur'ân-ı Kerim'de murdar ölü eti (meyte), kan, domuz eti ve Allah (cc)'ın adıyla kesilmeyen etler aynı kategoride olmak üzere birden çok yerde yasaklanır ve haram oldukları bildirilir: "De ki, bana vahyolunanlar içinde bir yiyenin yemesi için ölü eti (meyte), akıtılan kan, domuz eti-ki, bu gerçekten murdardır- Ya da Allah (cc)'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka haram kılınan bir şey bulamıyorum..."(K. En'am (6) 145; Yakın anlamlar için bk. Bakara (2) 173; Mâide (4) 3; Nahl (16) 115)

    Buradan hareketle, âlimler; hayvan boğazlandığında akıtılan kanın murdar olduğu, yenmeyeceği ve ondan (herhangi bir yolla) yararlanılamayacağı konusunda ittifak etmişlerdir (Ibnü'l-Arabî, Ahkâmül-Kur'ân, I/53). Bu ittifakın icma halinde olduğu ifade edilmiştir(bk. Sabûnî, Ahkâmü'l-Kurari, I/160,163). Okadar ki, meşhur Hanefi fıkıhçısı Cessâs, bu maddelerin haram kılınışının her türlü yararlanmaya şamil olduğunu, binaenaleyh ölmüş hayvan etinden hiç bir suretle yararlanılamayacağını, hatta köpeklere ve diğer et yiyenlere dahi yedirilemeyeceğini, çünkü bunun da bir nev'i yararlanma olduğunu söyler.(Sabunî, age, I/160)

    Yine Cessâs'ın naklettiği şu haber de bu görüşü destekler: "Rasûlüllah (sav) Mekke'ye gelince iç yağlarını toplayan Hıristiyan asıllılar O’na gelerek: Ey Allah (cc)'in Rasûlü, biz ölmüş ve kokmuş hayvanların iç yağlarını alırız ve sadece deri ve gemi yağlamada kullanırız, Ne dersiniz? dediler. Rasûlüllah Efendimiz (sav) de: "Yahudilerin Allah canını alsın, onlara da etler yasak edilince onları sattılar ve parasını yediler" diye memnuniyetsizliğini bildirdi."(Cessâs, Ahkâmül-Kurân, I6145). "Meytenin haram olan kısmı sadece etidir", bir başka rivayette, "Haram olan sadece onu yemektir" hadis-i şerifleri de rivayet edilmiştir.(Cessâs, age. I/150) Ama cumhur ulema (fıkıhçıların büyük çoğunluğu) diğer haberlerin yanında bunlara itibar etmemişlerdir, ya da bu haram maddeler bizzat yenmeseler dahi, bunlardan başka bir yolla yararlanmak, netice itibariyle yeme sayılmıştır. Bu konuda Yahudilerin kınanma biçimi de bunu gösterir. Bununla birlikte "Içilmesi haram olanın üretilmesi, satılması da haramdır" hadisi şerifi de vardır(bk. el-Cezîri, el-Mezâbiu'1-Erbâ'a, N/8) ki bu zorunlu olarak satınalınmasını da haram kılmış olur. Bu konudaki icmaı ve Malikî görüşünü Kurtubî de bu doğrultuda şöyle açıklar: "Artık bunlardan ve her türlü murdar şeylerden ne şekilde olursa olsun yararlanmak caiz değildir. Hatta pis su ile ekin de, hayvan da sulanmaz, murdar şeyler davarlara yem olarak verilmez. Ölen hayvan, köpeklere ve yırtıcı hayvanlara verilmez. Ama bunları yerse engel de olunmaz. Bu, "size ölü hayvan... Haram kılındı" ayetinin zahir ma'nâsıdır ve bunlardan hiçbir türlü yararlanma ayrı tutulmamıştır."   (Kurtubî, N/218)
    Şimdi de, necaset yiyen veya necaset yedirilen hayvanın fıkhî hükmüne bakalım. İslam Fıkhında bu durumdaki hayvanlar “Cellâle” adı ile anılmıştır. Cellâle, sadece leş ve necaset yemeyi alışkanlık haline getirmiş, bununla birlikte başka bir şey yemeyen ve kötü kokan hayvandır. Fakîhler, böyle bir hayvanın etinin yenilmesi konusunda farklı görüşler belirtmişlerdir. Mezheplere göre bu görüşler özetlenirse;
    Malikîler, hernekadar İmam Malik mekruh görmüşse de, cellâle hayvanın etini mübah görmüşlerdir. Hayvanın karnına giren gıdanın değişip ete dönüşmesini, tıpkı kanın ete dönüşmesi gibi değerlendirmişlerdir.
    Hanefîlere göre, cellâlenin eti de sütü de mekruhtur. Şayet cellâle hayvan tavuk cinsi ise üç gün, koyun ise dört gün, sığır ve deve ise on gün hapsedilir ve bu esnada temiz alafla beslenirse hayvan temizlenmiş olur ve yenmesi helal olur.
    Şafiîlere göre, Cellâlenin yenilmesi mekruhtur. Cellâle, yediklerinin çoğunluğunu dışkının teşkil ettiği deve, koyun, inek, tavuk gibi hayvanlardır. Şayet Cellâleye tâhir bir yiyecek yedirilirse mekruhluk ortadan kalkar.
    Hanbelîlere göre, Cellâle haramdır. Bu, yediklerinin çoğunluğunu necasetin teşkil ettiği hayvandır. Böyle bir hayvanın aynı şekilde sütü de haram olur. Bir diğer rivayete göre bunlar haram değil, mekruhtur denmektedir. Hayvanı hapsetmekle de bu mekruhluk giderilmiş olur. Tavuk cinsi için üç gün, deve, sığır ve benzerleri için kırk gün süre ile hapsedilir.
    Kendiliğinden yediklerinin çoğunluğu necaset olan hayvanın hükmü mezheblere göre bu şekilde açıklandıktan sonra, insan eli ile hayvanlara necaset yedirmenin hükmü acaba ne olabilir?
    Serbest dolaşan tavuğun ve pislik yiyen ineğin etleri kokmadıkça, ya da pislikle beraber normal yiyecek ve alaflarını da yiyor ve pislik, bütün yediklerinin yarısından azında kalıyorsa, mekruh olmakla beraber etleri yenebilir. Hatta domuz sütü emmiş kuzunun durumu da böyledir, hükmüne kıyasla, kan, ölü hayvan, domuz ve hayvan dışkısı gibi maddelerin tavuk ve hayvan yemlerine yarıdan az olmak üzere karıştırılabileceğine dair fetva çıkartmaya çalışmak doğru olmasa gerektir. Çünkü yukarıda açıklanan fıkhî görüşler, bunların kendiliğinden yemiş olmaları halinde sözkonusudur. Halbuki yukarıda da söylediğimiz gibi kan ve benzerlerinden, hangi yolla olursa olsun yararlanılması haramdır. Kan, dışkı, ölü hayvan eti ve domuz haram olduğuna, yani "mütekavvim mal" olmadığına göre satışı ve alışı da haramdır. Öyleyse, hangi oranda karıştırırsa karıştırsın, yem yapmak üzere kan ve benzeri necis maddeyi almak isteyen bir müslüman onu nasıl satın alacak, satan nasıl satacaktır? Görüldüğü gibi bu iki tarafın yaptığı muameleyi meşru kılacak bir yol yoktur. Bu konuda olsa olsa bu yemlerle beslenen hayvanları alıp yiyenler açısından bir meşruiyetten sözedilebilir ve mekruh olmakla beraber bu hayvanlar yenir, denebilir. Bu ikisi farklı şeylerdir.

    Kaldı ki, serbest dolaşan tavuğun ve pislik yeme alışkanlığı olan inek ya da davarın belli bir süre hapsedilmeksizin mekruh da olsa- yenebileceği görüşü "cumhur" görüşü değildir ve bu konuda çok farklı düşünenler vardır. Bu konudaki rivayetler de daha çok yenmeyeceğini söyleyenleri destekler:

    1. Ibn Abbas: "Rasulüllah (sav), dışkı yeme alışkanlığı olan inek ya da davarın (cellâle) sütünü içmekten yasakladı".(Bu ve benzer anlamdaki hadisler için bk. Ebu Davud, cihad 47, at'ime 24, 33 esribe, 14; Tirmizi, at'ime 24; Nesaî, dahayâ 43, 44; Ibn Mâce, Zebâih 11; Muvattâ, edahî 28; Müsned I/219, 226, 241, 253, 321, 339 ayrıca bk. Beyhaki, es-Sünen el Kübrâ IX/332-333, V/254) Bir rivayette "binilmesini yasakladı" der.

    2. Amr b. Şu'ayb Babasından, o da dedesinden: "Rasulüllah (sav) ehli merkeplerin etlerini, "cellâle"ye binilmesini ve etinin yenilmesini yasakladı" diye rivayet eder.

    Mes'elenin en önemli yönü Türkiye'de ve dünyada müslümanca yaşamak isteyen Müslümanların hal i hazırdaki içler acısı durumuyla ve geleceklerini belirlemelerinde hedeflerinin olması ile ilgilidir. Şu andaki yem uygulamasına naslar zorlanarak belki zayıf bir cevaz bulunabilir. Ama o takdirde İslam'ın alternatifliği ve şahsiyet bağımsızlığına en çok değer verişi ne ifade etmiş olacaktır. Islâm eğer yaşatılmak isteniyorsa onun sanayide ve iktisadî kalkınmada dahi alternatif olduğu ispatlanmalı değil midir? Hormonlu etler ve gıdalar uzun vadede kansere sebep olan, kalp damar hastalıklarını tetikleyen kimyasal katkı maddeli yiyecek, içecek ve kozmetik ürünler skandalı Batı ekonomisinin bir aybı olarak karşımızda durmaktadır. Batı taklidi bu teknolojik faaliyetin içerisinde görev almış Müslüman üretici patron, müdür, mühendis, işçi ve satışında görev almış yönetici ve çalışanları için önce İslam kimliğini ön plana çıkartacakları gün henüz gelmedi mi? Etrafımizdaki çok küçük tesebbüslerle dahi, helal ve temiz gıda üretilebileceğini, helal et ve tavuk kesilip satılabileceğini müşahede edebiliyoruz. Bu tür Müslüman teşebbüslerin güç ve beyin birliği yaptıklarını, yani bilgili ve bilinçli olarak örgütlendiklerini düşünürsek temiz gıda yemenin o kadar zor olmadığını, bunun için gerekli entagrasyonun rahatlıkla kurulabileceğini söyleyebiliriz. Yeter ki, birçok müslüman müteşebbisin düştüğü hataya düşülmesin ve müslümanca başlayan teşebbüsler paranın tadı alınınca kapıtalistleşmesin. Bundan başkaları da istifade eder ve sevmedikleri müslümanlar sayesinde onlar da temiz gıda yemiş olurlar. Onun için müslümanca yaşamak ve yaşatmak isteyenler böyle bir entegrasyona önce meselâ balık unu fabrikası kurmakla başlayabilirler, sonra yemlerinde kan yerine balık unu ya da bir başka alternatif protein maddesi kullanacaklar, temiz gıda ile beslenen hayvanlar sıhhî ve temiz bir kesimhanede müslümanca kesilecek, temiz ambalajlanacak, temiz mahallerde satılacak, temiz sofralarda yiyilecek, temiz düşünen temiz nesiller yetiştirilecektir. Onun için sanayiden sözeden ve buna imkânı olan müslümanların ilk el atmaları ve halletmeleri gereken sanayi kolunun gıda olduğu kanaatindeyiz. Ülkemizdeki bir avuç yahudi bunu kendi inançları açısından başarabiliyorlarsa, müslümanca yaşamak isteyen Müslümanlar niçin başaramasınlar?
    Kaynakça: 1. Kur’an ı Kerim
                    2. İslam Fıkhı Ansiklopedisi. Prof.Dr. Vehbe Zuhaylî
                    3. Büyük İslam İlmihali. Ömer Nasuhî Bilmen


     
    Haber Puanlama
    Ortalama Puan: 4.39
    Toplam Oy: 74


    Lütfen bu haberi puanlamak için bir saniyenizi ayırın:

    Kötü
    İdare Eder
    İyi
    Çok İyi
    Mükemmel



    Seçenekler
    Bu Haberi Arkadaşına Gönder  Bu Haberi Arkadaşına Gönder

    

    Gıda Raporu 2003-2017
    1024x768 Ekran Çözünürlüğünde Tasarlanmıştır
    RSS
    Her Hakkı Saklıdır İzinsiz Alıntı Yapılamaz.