Sevgili Dostlar,

Sitemizde yayınladığımız haber ve makalelerden de anlaşıldığı gibi ülkemizde Müslüman Tüketicilere sunulan gıda, ilaç ve kozmetik ürünlerinden dolayı büyük bir endişe ve bunların üretim ve denetimleri hususunda büyük bir kaos yaşanmaktadır. Biz ancak bu büyük tehlikeyi dilimizin döndüğü, imkanlarımızın elverdiği nisbette duyurmaya çalışıyoruz. Önlenmesi için de YETKİLİLERE ulaşmaya gayret ediyoruz.

Çoğu üreticiler, ithalatçılar ve satıcılar Müslüman Tüketicilerin büyük çoğunluğu maalasef uyku ve rehavet içerisinde bulunduğu için, eski vurguncu ve adamsendeci tavırlarını devam ettirmektedirler.

Suyun başından, yetkilileri uyararak bazı çözümlere ulaşabiliriz düşüncesi ile kanun ve yönetmeliklerle görevlendirilmiş Bakanlıkların, bizzat sayın Bakanlarına ulaşmaya çalıştık. Böylece sitemizde yayımladığımız mektubu, Sağlık, Tarım ve Köyişleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlıklarının Sayın Bakanlarına gönderdik. Gelen cevapları da sitemizde sizlerin dikkatine sunuyoruz.

"Tüketicileri Koruma Kanunu"nu yürütme yetkisine sahip Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bir Müslüman tüketici olarak meramımızı sanki anlamak istememiş. Tüketicinin sadece cüzdanını düşünen Kanunun, tüketicinin inancına yönelecek tehlikelere karşı da korunması için tedbirler alınmasını istemiştik. Ama maalesef bu konuda tek kelime yer almamış.

Sağlık Bakanlığı, ülkemizde satılan tüm ilaçların tek izin ve kontrol sorumlusu olduğu halde, Müslümanlar için çok büyük bir risk taşıyan ilaç kodeksleri, üretimleri ve ithali ile ilgili tek bir kelime ihtiva etmeyen yazıları ile bizi şaşırtmıştır. Halbuki, yıllar boyu hastalarımıza domuzun pankreasından yapılmış insilün kullanılmış, domuzun karaciğerinden yapılmış kan ilaçları kullanılmış, domuzun kemik ve derilerinin de kullanıldığı jelatin ilaç kapsülünün, hapların film tabakasının yapımında kullanılmış, çeşitli şuruplarda alkol, çeşitli merhemlerde de domuz iç yağı kullanılmıştır!

Bütün bu iddialar ve endişeler için sessiz kalınabilir mi?

AB'ne uyumdan söz ediliyor. Müslüman kimliğimizi atarak mı AB'ne katılacağız?

Bu sorunun cevabı verilmelidir. Kaldı ki AB'nde ilaç firmaları ürettikleri ilacın prospektüsüne ilacın yapımında kullanılan bütün katkı maddelerini yazıyor. Ülkemizde üretilen ilaçlarda bu açıklığı bulamıyoruz.

Gayri ihtiyari, bir şeyler gizleniyormuş gibi bir duyguya kapılıyoruz.

Bakalıktan gelen cevabi yazıda, bu endişelerimizi giderecek bir tek kelime bile bulamıyoruz.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ise GIDA konusunda izin ve kontrol sorumluluğu olan Bakanlık. Yazısında uzun uzun yürürlükte olan mevzuatı anlatmış. Biz zaten mevzuattan haberdarız. Ancak bugünkü mevzuat yeterli olsa idi, etiket bilgilerinde kullanılan katkı maddelerinin kökeni hakkında bilgi verme zorunluluğu getirilmiş olsa idi bizim sayın Bakana mektup yazmamıza gerek kalmazdı. Biz bu bilgiye ulaşmak istiyoruz. Dinimizce yenmesi haram kılınmış her türlü hayvani katkı maddelerinin kullanılıp kullanılmadığını etiketlerde görmek istiyoruz. "Çoğu sarhoşluk veren maddenin azının da haram olduğu"na inananlar olarak, gıda maddesinde %1.2'den az alkol olsa da etikette bunu görmek istiyoruz.

Bakanlık, yazısında "Helal Sertifikası" verdiğini belirtiyor. Çin'den, Hindistan'dan, AB ülkelerinden, Ukrayna'dan, Brezilya'dan yüzlerce çeşit hayvanî kökenli veya alkol ihtiva eden gıda katkı maddesinin ithal edilip binlerce gıdada kullanıldığı ülkemizde hangi denetleme kadrosu ile denetleyip bu sertifikayı verebilir? Ayrıca sormak lazım, bugüne kadar kaç ürüne "Helal Sertifikası" verilmiş? Bu iddianın gerçeklerden çok uzakta olduğu apaçıktır. Sadece jelatin ile ilgili olarak sitemizde verilen bilgiler bizi haklı çıkarabilecek yeterlikte büyük bir skandal olaydır.

Bakanlığın yazısında toksikolojik riski üzerinde söylenenler de havada kalıyor. Çeşitli belgelerle de ispat edebiliriz ki, ciddi bir denetim mekanizması olmadığı için üreticilerin birçoğu bilinçsiz ve sorumsuz bir şekilde, kullandıkları katkı maddelerinin limitlerini aşabiliyor, ya da daha ucuz olduğu için yasak olan katkı maddesini kullanıyor. Bugünlerde gazete sayfalarına intikal eden haberler de bizi teyit ediyor.

Taze bir olayı da burada zikrederek, gıda konusunda ne kadar dehşetengiz bir sahipsizliğin içerisinde olduğumuz anlaşılsın istiyorum. 21 Ocak 2004, saat 19.30'da TV kanallarından birindeki haberlerde, İzmir'deki domuz kıymalı çiğ köfte skandalı etrafında Tarım ve Köyişleri Bakanı'na spiker soruyor: "Sayın Bakanım, Türkiye'de kaç tane domuz çiftliği var?" Bakan cevap veriyor: "3400 civarında domuzun bakıldığı 10 adet domuz çiftliği var." Bakan böyle diyordu ama, aslında bu cevap, gerçeği yansıtmaktan çok çok uzaktı. Sayın Bakan kesinlikle Bakanlık görevlileri tarafından yanıltılmıştı. Zaten hemen arkasından ekrana gelen İstanbul İl Sağlık Müdürü Sayın Prof. Dr. Tuncer Erman Bey, Sayın Bakanın bu yanılgısını, bir gün önce basılan İstanbul Arnavutköy'deki domuz çiftliğinde 2002 yılında 4500 baş domuzun kesildiğinin resmi makamlara deklare edildiğini belirterek ifşâ etmiş oldu. Biz diyoruz ki, ülkemizde sıklıkla görüldüğü üzere, vergi kaçırma vs. gibi sebeplerle bu rakam da gerçeği yansıtmıyor, resmi makamlara bildirilen rakam 4500 ise, gerçek rakam kim ilir ne kadardır? Biz, burakamın en az 10 misli domuzun kesilerek piyasaya sürüldüğünü düşünüyoruz.

Bunun gibi, Türkiye'de daha en az 100 adet DOMUZ ÇİFTLİĞİ gizli açık faaliyet göstermektedir ve yılda bir milyon baş domuz kesimi yapılmaktadır. En yetkili ve sorumlu merci olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, maalesef sadece 10 tanesini ve 3500 adet domuzu biliyor.

Sekiz aydır İnternet sitemizde bu konudaki makalemizi yayında tutuyoruz ki, Müslümanlar öğrensin, yetkililer de tedbir alsın. Ama ne tedbir alındığını görebiliyoruz, ne de tedbir alabilecek bir yetkili duyarlılığını...

Allah'tan,  İzmir'deki olay imdadımıza yetişti de dikkatler biraz olsun şu domuz meselesine çekildi. Temennimiz, olay unutulunca, gayretler bir tarafa bırakılmasın.

Bakanlıkların cevabî yazılarında, domuz konusunda da görüldüğü gibi Devletin bu yetersiz ve ilgisiz tavrı devam ettiği müddetçe, Müslüman tüketicilerin çok dikkatli olmalarından ve güvenebildikleri kuruluşların "Helal Sertifikası" vermesi uygulamasını en kısa zamanda başlatmasından başka çaresi kalmamaktadır.

Yard.Doç.Dr. Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER

Gıda Raporu Anasayfası